6 Şubat 2011 Pazar
Galatasaray ve Endüstriyel Futbol-1
Uzun bir aradan sonra blogumdaki ilk yazıma sarı kırmızı renklerle başlamak istedim, Galatasaray ve endüstriyel futbol üzerine.
Futbol da, dünyada değişen ve gelişen diğer etkenlerle beraber, büyük bir değişim geçirmiştir bilindiği gibi. Şu an bir çok ülkenin ligi elimizin altında, her an canlı veya tekrarına ulaşabiliyor, hepsiyle ilgili yorumları, görüşleri de takip edebiliyoruz. Bu kadar hayatımızın içinde olan futbola peki biz nasıl bakıyoruz artık?
Gönülden sevdiğimiz renklere sadece aşkla bağlı değiliz artık, 7 gün 24 saat takibimiz altındalar. Yapılacak transferler, yapılan transferler, teknik direktörün taktikleri, yaptığı değişikler ve aklımıza gelebilecek her şey herkes tarafından her an tartışılmakta. Alınan sonuçlar da o günkü belki de o haftaki ruh halimizi etkilemiyor mu? Bu kadar takip edilen ve güce sahip bir endüstriyi yönetmek kolay değil elbette.
Ülkemizdeki futbol takımlarının yönetiliş tarzları, yapıları gereği de farklı izler taşımaktadır. Bugünkü yazımızda Galatasaray'a değineceğim için sarı kırmızı renklerle devam ediyorum yazıya.
Futbolda markalaşmadan söz edilir hep, Galatasaray'ın 2000 yılında UEFA Kupası'nı aldıktan sonra bunu iyi yönetemediği hala gündemdeki yerini kaybetmez. Biraz göz atalım Galatasaray'ın markalaşma sürecine. Markalaşma, kimlik yaratma ve vitrin sahibi olmaktır.
Galatasaray, kurulduğu 1905'ten itibaren yaratılan bir markadır, kurucusu bilinen başka bir takım var mıdır Türkiye'de bilmiyorum, en azından dürüstçe söylemek gerekirse ben bilmiyorum. Bir diğer önemli nokta ise kulübün bir kuruluş amacı olmasıdır: "İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak. Türk olmayan takımları yenmek." Ali Sami Yen
Markalaşma sürecini doğuşuyla beraber başlatan Galatasaray ilerleyen yıllarda da bu konuda önemli adımlar atmıştır. 1996 yılında Fatih Terim ile yola başlayan dönemin başkanı Faruk Süren, Galatasaray'ın markalaşma sürecinde çok önemli bir kişidir benim gözümde ekibiyle beraber.
Futbolda markalaşmada iki önemli görsel unsur vardır, stadyum ve giyilen formalar. Bir takımın maçları yaptığı stadyum onun evidir, yaşadığı kendini gösterdiği arenasıdır. Forması da asaleti, taşıdığı ağırlığı hissettirmelidir herkese. Avrupa'daki büyük kulüplere bakıldığında stadyumları için pek bir şey demek istemiyorum keza hepsinin stadyumları modern ve güzel, onları birbirinden ayıran temel özellik formalarından kaynaklanıyor. Barcelona, Real Madrid, Athletico Madrid, AC Milan, Inter Milan, Bayern Münih, Manchester United, O. Lyon, Porto, Celtic... Bu takımların adını duyduğunuzda aklınıza o tipik formaları geliyor değil mi? Ya Galatasaray, Fenerbahçe,Beşiktaş veya Trabzonspor deyince akla ne geliyor?
Parçalı formasıyla bilinen bir Galatasaray, sol göğüs tarafı vişneye çalan koyu bir kırmızı, sağ taraf tok bir sarı ve kollar zıt renklerde olmakla beraber beyaz şort ve kırmızı çoraplar. Parçaı Ana formanın yanında diğer formalar da önemli. Peki Galatasaray son yıllarda nasıl formalar giymiş şöyle bir göz atalım.
Özellikle Adidas ile yapılan anlaşmaların geçerli olduğu yıllara ait formaları tercih ettim, Galatasaray'a bir kimlik kazandıran, ve her bir formanın ayrı bir hikayesi mevcut.
2008-2009 yılında yein bir stratejiyle hazırlanan 3. formaların ilki olan turuncu formayla beraber, uzun yıllara varan siyah forma egemenliğinden kurtulmuştur Galatasaray.
2009-2010 sezonu formalarının anlamları ve bir hikaye için www.2288gs.com sitesini ziyaret etmenizi öneririm. Üç forma üç ayrı tat.
2010-2011 sezonuna geldiğimizde ise heyecanlı bir bekleyişe sahne olan video görüntüleri ile tanıtımı olan şu an kullanılan formalar... Formaların hikayeleri ve tanıtım videoları için link: 365G24S
ve 2011-12 itibariyle de Nike, içimde bir burukluk, nice şampiyonluklar kupalar yaşadığımız Adidas... Formalar bir aşk bir tutkudur taraftar için, Galatasaray için bir duruş bir asalettir..
Galatasaray Türkiye'dir!
Saygılarımla,