CEO Suite Giray Oral Bilkent UniversityEconomics'09 yariglaro.ceosuite@blogger.com
Lazlar neden farklıdır?
Lazların Anadolu insanına göre farklılığını genetik yapılarına nüfuz eden coğrafyalarına bağlıyorum. Deniz halkı olmalarından dolayı Karadenizi çevreleyen komşu ülkelere evvelden beri gurbete gitmeleri, Anadolu insanının yabancı olduğu çok fazla şey kazanmalarını sağladı. Bu aynı zamanda teknik bir üstünlük anlamına geliyor. Fırıncılığın, pastahanecil i i ğin kökleri buralara uzanır. Mesela , Laz mimarisine ve Lazların arasından ezelden beri çıkan ahşap ve taş ustalarına bakarsanız bugünkü inşaat sektöründeki yerlerine daha kolay anlam verebilirsiniz.
Yağışlı iklim, hırçın deniz ve aşırı engebeli coğrafya Lazların ruh halini de , becerilerini de, zekalarını da fazlasıyla biçimlendirdi. O coğrafyada ; pratik zekaya, çevikliğe ve çabuk karar alma becerisine sahip olmayan birinin neslini devam ettirmesi pek mümkün değil kanımca.
Burnu kemerli olmayan Laz yok mudur?
Vardır elbette. Mesela yeni doğan Laz bebekler! İşin espirisi , ama çoğu zaman erişkinliğe varana kadar burunlarındaki kemer belirgenleşmeye başlar. Ancak, karikatürleştirilmiş Laz burnu gerçekçi değildir, kermerlidir fakat stereo tipleştirilmiş hali kadar abartılı değildir. Bir de, Lazlar burunlarını severler. Şayet Lazların tamamı tek bir etnik kökene sahip olsaydı herhalde tümünün burnu birbirine benzeyecekti. Böyle bir ırksal homojenlik mümkün olmadığından tümünün kemerli olduğunu da söyleyemeyiz.
Hepsi birbirine mi benzer? Açık ten, mavi göz...?
Aslında evet. Lazlar birbirlerine kendileri farkında olmasa bile çok benzerler. Çoğunlukla açık tenli ve açık renk gözlülerdir. Genel olarak uzun boylu ve ince yapılıdırlar. .Kafkas halklarının belirgin fiziksel özellikleri vardır.
Karadeniz'in tamamı Laz mıdır?
Karadeniz çok geniş bir alan, tümünün Laz olduğunu söyleyemeyiz. Ama özellikle Doğu Karadeniz yerli halkının kökenini Lazlarla ilişkilendirmek tarihsel bir hata olmayacaktır. Bir tarihçi derki ?Doğu Karadeniz'in tarihi, Bizans döneminde Hıristiyanlıkla birlikte Rumlaşmış, Osmanlı döneminde Müslümanlaşıp Türkleşmiş Lazların tarihidir.? Bu önemli bir tarihsel saptama. Aksi taktirde bu bölge insanının kendini Laz olarak tanımlamasını nasıl açıklayacağız? Bugün Lazca (Lazuri) konuşanlar Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Borçka'da yaşayanlar sadece. Bir de Marmara bölgesinde yaşayan 93 Harbi muhacirleri vardır. Yaygın tabirle irili ufaklı beş ilçede yaşayan etnik bir grubun bu kadar ünlü olmasını, adlarınının ve kimliklerininin böylesine kabul görmesini başka türlü açıklamak da zor kanımca. Tarihsel bir kimlik olarak Lazlık kimsenin tekelinde değildir. Eğer bir kişi kendine ?Lazım? diyorsa Lazdır. Lazca bilmesi şart değil.
Laz olmaktan utanan var mıdır? Ya da saklamaya çalışanlar...
Laz olmaktan utananlar mutlaka olmuştur. Bu aslında hem sosyolojik hem de psikolojik bir hastalıktır. Biraz da kendini tanımama dolayısiyla tanımlayamama ve tanıtamamayla ilgili bir durumdur. Sadece Lazlara özgü bir şey de değil tabi. Ama bir gerçek de var elbette; anadili Lazca olan ve Türkçeyi sonradan öğrenen biri çoğunlukla Türkçeyi Laz aksanıyla konuşur. Bu da gurbette alay konusu olmasına sebep olur. Pek çok Lazın bu yüzden ?utandığını? hem duydum hem de şahit oldum.
Utanma ve saklamaya sebep bir başka durum, Türkiye'de genellikle Lazca diye bir dilin varlığını bilmemek ve Karadeniz şivesini Lazca sanmaktan kaynaklanıyor. Aslında Karadeniz şivesidir alay konusu yapılan. Sadece sokakta değil, sinemada, tiyatroda, Türk romanında, fıkralarda, Karagöz oyununda da ?Lazlık? aksanından dolayı alay konusudur. Mesela, yakın zamanda sinemada oynanan bir filmde karakterlerden biri bir harekette bulunuyor, başrol oyuncusu soruyor, ?Oğlum, sende Lazlık var mı?? . Bu espriyi ?Laz? ismini kullarak yapmaktan ya da bir halkı rencide etmekten çekinmiyor, ne de olsa ?Lazlığa hakaret? ten yargılanmak gibi bir şey yok. Lazlığın, mizah unsuru yapılması bir yana bilinçli bir şekilde alay konusu olarak da fazlaca kullanılmıştır. Eğer yaratılan atmosfer sıradan bir Laz'ın ruhsal durumunu etkiliyor, aynı zamanda kendi kimliğiyle alay edecek noktaya gelip kimliğini yadsımasına neden oluyorsa bunun bir çeşit asimilasyon aracı olarak da kullanıldığını düşündürüyor insana.
Lazca bir lisan mıdır, lehçe midir? Nedir? "Celdum, cittum, cezdum daaa..."lı konuşmak mıdır?
Hiç şüphesiz Lazca bir lisandır. Adı üstünde Lazca. Yani kendi başına bir dil. Ne başka bir dilin lehçesi ne de bir çok dilin karışımı? Kökeni Antik döneme, Kolkhlara dayanır, ve dilbilimciler Lazcanın kökenini binlerce yıl geriye götürürler. Yani, pek çok ulusal dilden daha köklü bir dildir. Ayrıca, Lazca yüz yıldır yazılan, alfabesi, sözlüğü, grameri, masalı, edebiyatı olan bir lisandır. Ama ne yazık ki Lacanın bir dil olduğunu halen Türkiye'de bilmeyenler de var. Hem de öyle halktan insanlar değil, okumuş yazmışların pek çoğu da Lazca diye bir dilin varlığından habersizdir. Ancak son yıllarda Lazca üzerine yapılan ciddi çalışmalar, Laz müziğinin öncüsü Kazım Koyuncu'nun özellikle Lazcaya çok yakın bir dil olan Megrelce bir şarkıyla (Didou Nana) tüm Türkiye'de tanınması Lazların ve bir dil olarak Lazcanın daha çok tanınmasına ve hatta sempati kazanmasına sebep oldu.
'Celdum', 'cittum' vs. Türkçenin Karadeniz şivesindeki konuşma biçimidir. Ama Lazca bu değildir ve bir Laz Türkçe konuşurken de ?celdum? demez.
Eğer örnek vermek gerekirse, Lazcada; Gel = moxti, Geldim = komopti, Gittim = mendapti, Gezdim = kogopti.
Türkiye'de yaşayan Lazların her birinin Lazca adı, soyadı, lakabı var mı? Kimlerden olduğunu belirten...
Lazlar Müslüman olalı beri dini isimler kullanıyorlar. Bu çok normal. Ne yazık ki Lazca kişi adları artık bilinmiyor. Ama kimlikte yazılı olmasa bile pek çok ailenin Lazca ya da Lazcalaşmış bir soyadı ya da lakabı vardır. Şimdilerde yaptığımız alan çalışmaları bu konuda bol miktarda bilgi veriyor. Mesela yer isimlerinde (toponim) çok fazla Lazca isimle karşılaşıyoruz. Bunun nedeni yer isimlerinin kolay kolay değişmemesidir. Buralarda yakaladığımız isimler Hıristiyanlıktan daha evvel kullanılmış orijinal isimler. Ama Lazcanın fonetiği farklı olduğundan Türkçe alfabeyle yazmak problemli.
Bu yüzden pek çok Laz, son zamanlarda Türkçe alfabeyle yazılabilen kendi ürettikleri Lazca isimleri çocuklarına vermeye başladılar. Laz kültürünün geleceğe taşınabilmesi açısından bu güzel bir gelişme oldu. Ben ve eşim oğlumuza ?bir ışık? anlamına gelen ?Arte? adını verdik. Burada birkaç Lazca isim saymak isterim; Şana (mutluluk tanrıçası, aynı zamanda alyans), Tanura (gün doğumu), Loya (tatlı), İrden (büyüyor), Tenda (ışığın kız kardeşi), Tutaste (ay ışığı), Gubaz (bir Laz kral adı), Evro (sıcak rüzgar) Teona (ışıklı yer) gibi?
Lazcanın durumu nedir? Ölü, canlı, gizli yaşayan dil...? Hangisi? Açığa çıkamıyor mu?
Lazca yaşayan bir dildir ancak yok olma tehlikesi altında olan bir dildir. Türkiye'de kaç kişi tarafından konuşulduğu net olarak bilinmese de kimi tahminlere göre 500 bin kişi tarafından günlük yaşamda konuşulmaktadır. Gerçi önemli olan Lazcayı kaç kişinin konuştuğu değil, böyle bir dilin bir kişi konuşsa dahi bu coğrafyada var olmasıdır. Bana göre tek başına bir dilin varlığı ona saygı duymak, onore etmek için yeterli bir sebeptir.
Lazca konuşanlar açısından bir gizlilik hiçbir zaman olmamıştır. Öte yandan kamusal alandan dışlandığını, yakın zamana kadar araştırılmasının, yazılmasının, yayınlar yapılmasının önünde engellerin bulunduğunu da belirtmek gerekiyor.
Günümüzde Lazca açısından en büyük sorun daha önce de belirttiğim gibi yok olma tehlikesi altında bulunmasıdır. Size garip gelecektir ama son yıllarda Laz anne babalar ?Türkçesi bozulmasın, okul yaşamlarında, iş hayatlarında sıkıntı çekmesinler? düşüncesiyle çocuklarına anadillerini öğretmiyorlar. Bu gönüllü ama sistemli ve yaygın bir tutum Lazlar arasında. Asimilasyonun içselleştirilmesi de diyebilirsiniz. Kanımca iki nesil sonra Lazca konuşan insanların sayısı oldukça azalacak ve bizler Avusturalya aborjinlerine karşı duyduğumuz gayri samimi üzüntüyü Lazca içinde duymaya başlayacağız. Ama iş işten geçmiş olacak.
Kaç kişi kaldı Lazca konuşabilen?
Türkiyede tahminlere göre 500 bin civarında. Ama bir de Gürcistanın batısında yaşayan Hıristiyan Lazlar var. Oradakilere Megrel deniliyor. Sanırım 1 milyona yakın kişi orada Megrelce konuşuyor. Çok azımız farkında olsa da Türkiye'de Megrelceyi duymayan pek kimse yok gibi; Kazım Koyuncu ile özdeşleşen Didou Nana (Ah anam) şarkısı Megrelcedir.
Bugün için yeterli gibi görünen bu sayı gerçekte bir aldatmaca. Eğer anne babalar çocuklarına bu dili öğretmiyorsa birkaç nesil sonra dil ölümü kaçınılmaz olacaktır.
Yani ülkemizin, dünyamızın kültürel bir zenginliği yok olacak. O dilde ifadesini bulan sözler, sesler, anlamlar kaybolcak?
Lazların en belirgin özellikleri neler? Temel özellikleri...
Kendi tespitlerimi söyleyeceğim elbette. Birincisi dik başlı ve gururludurlar. Gerçekten de pratik zekalı insanlardır; yaratıcı ve çalışkandırlar. Yönetilmeyi, emir almayı sevmezler. Geçmişlerinde güçlü bir dayanışma kültürü olsa da şehir yaşamı ve modern dünya onları fazlasıyla bireyci yapmış gibi.
Lazları tanımak için belki de atmacayla (yırtıcı bir kuş) olan ilişkilerine ve horona olan tutkularına bakmakta fayda olabilir.
He zaman Kürtler söz konusu olsa, "Peki Lazlar ve Çerkezler ne olacak?" deniyor, "Ya onlar da hak iddia ederlerse..." Durumları Kürtlerle aynı mı? Ayrı bir ulus olarak hak iddia edebilirler mi?
Bu anlaşılmaz bir sendrom; onlar da isterler mi? Ben Lazları başka hiçbir toplumla kıyaslamıyorum. Her toplumun kendine has özellikleri, tutum ve beklentileri vardır. Lazlar Türkiye toplumunun bir parçasıdır. Etnik bir grup ve otokton bir halk olarak kendi anadilleri, kültürleri vardır. Tarihten getirdikleri birçok özelliğe sahiptirler. Laz kültürü bu ülke içinde zenginliktir ve Lazların bu zenginliklerini iç içe yaşadıkları toplumla paylaştıklarını düşünüyorum.
Elbette ki, ülkemizin demokratikleşmesi, hak ve özgürlüklerin çoğalması her birey, grup ve toplum için olduğu gibi Lazların dillerini geleceğe taşıyabilmeleri, kültürlerini yaşatabilmeleri, kendilerini topluma daha iyi tanıtabilmeleri açısından faydalı olacaktır.
Size ?Lazcanın tehlike altında bir dil? olduğunu söylemiştim. Yani bu ülkenin yurttaşları olan, ekonomik, sosyal, siyasal ve bir çok kültürel noktada entegre olmuş bir toplumun anadilini yaşatmak istemesi ulusal değil insani ve demokratik bir çaba ve talep olabilir ancak. Ve herkesin bu çabaya destek olması, bu dilin yaşatılması imecesine katılması gerekir.
Lazlar, kompleksli bir millet midir?
Yaygın bir kompleksli halin varlığından bahsetmek Lazlara haksızlık olur. Belki doğru dürüst Türkçe bilmeden, eğitimden yoksun, sırf para kazanmak için gurbete gitmek zorunda kalmış dedelerimizin özellikle dil konusunda kompleksleri olmuştur. Aynı şeyi günümüz Lazları için asla söyleyemeyiz. Herşeyden önce eğitimliler, Lazca bilseler de bilmeseler de Türkçeye hakimler. Uyum sorunlarını büyük oranda aşmış durumdalar. Deniz toplumu olmaları itibariyle yeniliğe, farklılığa çabuk adapte oluyorlar, özgüvenleri yüksek, ve benim gördüğüm; Lazlar modernizmi çok sevdi ve gereğinden fazla ve çabuk benimsedi. Bütün komplekslerinden arınmamış olsalar bile böyle bir toplumun anlamsız kompleksler içinde olabilmesi zor gibi görünüyor.
Niye ba ş kalar ı hakk ı nda de ğ il de... Lazlar hakk ı nda f ı kralar var?
Zor bir soru. En doğrusu bu soruyu Laz fıkrası anlatanlara sormak. Hazin olan Laz fıkrası adı verilen bir çok fikranın Lazları alay konusu etmesi, küçümsemesi, çok konuşan, aklı kıt insanlar olduğu şeklinde bir imaj yaratması. Son zamanlarda Laz sözcüğünün daha çok etnik bir çağrışım yapmasından mıdır nedir ?Temel ? Fadime fıkrası? denmeye başladı. Tabi buna da bozulanlar oldu, adımızı bile anmıyorlar diye.
Eğer ortada bir kasıt yoksa - ki kasıtlı olanlar da var - Karadenizlilerin tümüyle Laz olarak bilinmesi ve aslında Lazlar dahil Doğu Karadenizliler'in gerçekten mizaçlarıyla ilgili bir durum gibi geliyor bana. Dışardan bakışla Doğu Karadeniz insanı gerçekten farklı; hareketli, konuşkan, espirili, ve çabuk düşünebilen hazır cevap insanlar olduklarından daha fazla malzeme çıkıyor olabilir. Öyleyse, bir fıkra da ben anlatayım, hem bir önceki sorunuza da cevap olur? Laz'a sormuşlar, ?Laz olmasaydın ne olurdun?? Düşünmüş, düşünmüş, ?Vallahi, çok mahçup olurdum!? demiş.
Ve o fıkralarda kafalarının ters çalıştığına ya da çalışmadığına dair şeyler var. Doğru mu, sallama mı?
Kafaların farklı çalıştığı kesin. Siz de gittiniz, biliyorsunuz, Doğu Karadeniz başka bir yer, başka bir dünyadır. Yağmurlar ülkesi adeta? Buranın denizi de farklıdır, yaylası da? Düşünebiliyor musunuz koca bir memlekette top sahası genişliğinde düz alan bulmak neredeyse imkansız. Ama en çok topçu buralardan çıkıyor. Biraz konformist bir kafa ile düşünürsek normal koşullarda oralarda insan yerleşiminin olmaması gerekiyordu. Ama coğrafya kendi gibi insanlar yarattı orada.
O coğrafyada yaşamanın önkoşulu farklı düşünebilme ve kafaları etkin kullanabilme becerisidir. Aksini söyleyenler harbiden sallıyor.
Lazca-Türkçe sözlük yazmak nereden aklınıza geldi? Hangi ihtiyaca cevap veriyor? Mevcut ihtiyaca yönelik mi, yoksa tarihçiler için mi?
Öğrenci olarak 1989 yılında İstanbul'a geldiğimde Lazcanın ne olduğunu daha iyi anladım, tabi ne durumda olduğunu da. Bu süreçte Lazcanın ?tehlike altındaki dillerden biri? olduğunu gördüm. Benim yaşımda olan ve aynı kaygılara sahip gençlerle (Kazım Koyuncu, Mehmedali Beşli gibi) birlikte anadilimizin yok olmaması için acilen bir şeylerin yapılması gerektiğine kanaat getirdik. Onlar müzikten anlıyorlardı, Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) adını verdikleri Lazca rock yapan bir müzik grubu kurdular.
Acil görevlerden biri de dildeki sözcük dağarcığını yazılı hale getirmekti. Ben iyi Lazca biliyordum, dile hakimdim. Sözlükçülüğü iyi bilmesem de anadil sevgisi ile işe başladım. Zaman içinde Lazcaya özgü bir sözlüğün nasıl olması gerektiğini öğrendim, öğrendik.
İlk Lazca sözlük 1999'da yayımlandı (Akyüz kitabevi). Satışlar ciddi bir ihtiyacın olduğunu gösteriyordu. En çok satanlar arasında epeyce bir zaman yedinci sırada kaldı ve kitap 5 binin üzerinde bir satış yaptı.
Bugünlerde 25 bin kelimelik Büyük Lazca Sözlük piyasaya çıkmış durumda (Chiviyazıları Yayınevi). 1200 sayfalık bir çalışma. Sözcük toplamak için 17 yıl boyunca alan araştırmaları yapıldı.
Lazca sözlük hem mevcut ihtiyaca cevap veriyor, hem de Lazcanın yazılı bir dil haline gelmesinde önemli bir adım. Hiç şüphesiz çalışmamız geleceğe de ışık tutatacak?
Lazuri.com'da neler oluyor? Bunu kurmak aklınıza nereden geldi?
Lazca üzerine yapılan bütün çalışmaların ortak noktası Lazcanın yok olabileceği korkusudur. İşte bu korku duyarlı Lazları harekete geçirdi ve sesimizi duyurabileceğimiz en ucuz, en kolay ve en etkin araç olarak Lazuri.com sitesi kuruldu. Site hiçbir zaman magazin üretmedi, ciddiyetini ve bilimsel yanını hep korudu. Kamuoyuna karşı hep sorumlu davrandı. Lazuri.com bu haliyle gerçekten de Lazların internetteki sesi, soluğu, Lazcaya açılan kapısı oldu.
Lazuri.com, Lazca öğrenme kursu, Lazca sözlük, gramer, Laz yemekleri vs. konularında çok sayıda çalışmayı barındıran bir internet sitesi.
Lazların geçmişi ne kadar eskiye dayanıyor?
Antik kaynaklar Lazların kökenini Antik Kolkhis'e dayandırıyor. Bu da M:Ö. 1200'ler demek. Eğer Antik döneme ait bir haritaya bakacak olursanız Karadeniz'in Güney doğu ucunda Kolkhis ya da Colchis adını hemen görürsünüz. Lazlar bu coğrafyanın yerli halklarından biridir. Yunan Mitolojisindeki Altın Post efsanesinin geçtiği yer Kolkhistir. Miladin başlarında Lazika adında bir krallık kurdular. Lazika krallığı Bizans ? Pers Savaşları yüzünden 6. yüzyılda tarih sahnesinden çekildi.
Ortodoks geçmişi olanlar Lazların yüzde kaçı? Karadeniz'in yüzde kaçı?
Osmanlı bölgeye egemen olmadan evvel bölgede yaşayan herkes Ortodoks'tu. 1600'lerden sonra Müslümanlaşma başladı ve bu süreç 1800'lere kadar devam etti. Kaynaklara göre Anadolu'da en son Müslümanlığı benimseyen halk Lazlardır. Günümüzde Lazların ve tabii ki Karadeniz'de yaşayanların tamamı resmen Müslümandır. Öte yandan; Lazlar arasında dini taassub hiçbir zaman yer bulamamıştır. Mesela, bizim oralarda hemen hiç yatır vs. yoktur, şeyh, derviş, evliya gibi dini rütbeleriyle bilinen kimseleri duymadım.
Bir de Müslüman olmayan Lazlar vardır. Bunlara Megrel deniliyor ve Gürcistan'ın batısında yaşıyorlar. Gürcistan nüfusunun yaklaşık %30 ?unun Megrel olduğu biliniyor.
Tabii Anadolu'nun bir çok yerinde olduğu gibi geçmiş inanç, ibadet biçimleri ve rituellerin bazıları bugüne taşınmıştır. Bunlar sadece Hıristiyanlıkla ilgili olanlar değil elbette. Biraz araştırılırsa Antik dönemden kalma pagan ya da animist inanç ve rituellere de rastlanabilir.
Çok güzel bir gelenek... Nereden çıkmış ölüleri bahçeye gömmek..? Ne kadar eski bir gelenek? Ve mantığı ne? "Ölülerimizden ayrılamayız" mı?
Doğu Karadeniz'de ortak mezarlık pek azdır. Bu yüzden hemen her ailenin kendi mezarlığı bulunur. Ama aile mezarlıkları hiçbir zaman köyün dışında, tenhalarda olmaz. Sizin de dediğiniz gibi daha dün yanı başınızda olan birini gözden ırak bir yere gömmek istemezsiniz. Bu biraz da dışlamak gibi olur. Mezar yeri mutlaka herkesin gelip geçtiği, göz önünde bir yer olması gerekiyor. Bir bakıma hep yan yana olalım isteği. Ölüleri evin bahçesine gömmek eski bir gelenektir diye düşünüyorum. Zira, evlerin yakınlarında artık kimlere ait olduğu bilinmeyen mezarlıklar vardır. Bir de ölüler bir çok yerde hala tabutla gömülür. Bu da dışarda pek bilinmeyen bir gelenektir.
Lazlar ne münasebetle Paskalya'yı kutluyor? Artık Müslüman değiller mi?
Lazlar yakın zamana kadar belki nedenini de bilmeden paskalyayı kutlarlardı. Çocukluğumda yılın belli bir günü yumurtaları boyadığımızı hatırlıyorum. Bir de geleneksel yeni yıl kutlaması vardır; içinde bolca rituel bulunan. Özellikle yeni yıl kutlamaları ilginçtir çünkü bunun bilinen hiçbir dinle bağlantısı yoktur. Sonra Ay ve Güneş tutulmaları, silahların patladığı, ezanların okunduğu? Yaşlı kadınlar Ay'ın kurtulması için dualar ederlerdi. İnsanlar yüz yıllar geçse de inançlarını kolay kolay terkedemiyorlar. Eski inançlar yeni dinin bir parçasıymış gibi bir biçimde varlığını sürdüryor çoğu durumda.